top of page

Konfor Alanı: Güvende Hissetmek mi, Gelişimi Engellemek mi?

Raquel Aşkaner Habib

Nefes ve Farkındalık Koçu

 

Hepimizin kendini güvende hissettiği ve sinir sistemini serbest bırakabildiği bir alana ihtiyacı vardır. Benim için bu alanın adı konfor alanıdır. Evimizde her zaman oturduğumuz ve kendimizi çok mutlu ve huzurlu hissettiğimiz bir köşemiz, yemek masasında oturmaya alışık olduğumuz bir yerimiz, televizyonu seyrederken düşünmeden tercih ettiğimiz bir koltuğumuz vardır.  Kendimizi daha güvende hissettiğimiz ve her şeyi konuşabildiğimiz bir dostumuz, içinde daha rahat ettiğimiz bir giyim tarzımız, tatile gitmeyi tercih ettiğimiz bir mekanımız, en çok sevdiğimiz restoranımız ve gittiğimizde ısmarlamaktan kendimizi alamadığımız bir yemeğimiz vardır. Çünkü bunların hepsi bizi iyi ve güvende hissettiren seçimlerimizdir.  Kısacası hepimizin bildik, tanıdık ve alışkanlıktan yaptığı seçimleri mevcuttur ve bunların olması da faydalıdır. İşte bu seçimler ve deneyimler bizim konfor alanımızı oluşturur.


yoga ve meditasyon

Deneyimlediğimizde, içine girdiğimizde ne ile karşılaşacağımızı biliriz. Yeniye ve sürprize yer yoktur bu alanda. Hayatımız bu alanlarda kolaylaşır. Konfor alanında yaşarken beynimizdeki eskiden oluşmuş ve güçlenmiş olan nöral ağlar arasında gezinirken bu ağlar arasında iletişim yoğunlaşır. Tanıdık bildik insanlarla beraber olmak, o kişinin ne diyeceğini, nasıl tepki vereceğini tahmin ettiğimiz, huyunu suyunu bildiğimiz dostlarla tatile gitmek sürpriz içermediğinden tahmin yürütmek, yeni varsayımlar yapmak zorunda kalmayız ve böylece yeniye adapte olmak için güç harcamayız.

 

Ancak insanoğlu bu dünyaya gelişmek ve büyümek için gelmiştir. Dünyada yaşadığımız onca yıldır,  evrimsel, fiziksel ve ruhsal olarak gelişiyoruz ve yaşam devam ettiği sürece de gelişmeye ve değişmeye devam edeceğiz.  Bir nevi yaşam amacımızdır değişmek ve gelişmek. Yaşamımız da aynı bedenimiz gibi kendiliğinden değişen bir yapıya sahiptir. Bedenimizdeki tüm hücreler her daim değişmektedir. Hücremizin içindeki en küçük parçacık olan atomun içindeki elektron, proton ve nötron her daim titreşmektedir. Bu hücremizin en ufak parçasının dahi her an hareket halinde olduğu gösterir. Fizik kuralı olarak biliyoruz ki hareket halinde olan her şey sürekli bir değişime maruz kalır.

 

Öyle ise yaşamın özü bu kadar değişken bir yapıya sahipken biz nasıl yıllarca konfor alanında değişime direnerek kalabiliriz ki?

 

İyi haber bu mümkün değildir, yaşadığımız sürece gelişim ve değişim kaçınılmazdır. Bununla birlikte bir çok insanın hayatları boyunca bir toplu iğneyi bile değiştirmediklerine şahit olmuşuzdur. Bu insanın kendi doğasına karşı gelmesini sağlar. Bu karşı geliş içimizde derin bir baskı yaratır.  Değişime direnmek, kendi özümüzde var olan yaşam enerjimizi bastırmaktan başka bir şeye sebep olmaz. Bastırdığımız yaşam enerjimiz ise doğru kanalize edilmediğinden öfke, umutsuzluk, tatminsizlik, huzursuzluk halleri yaratır. Hayattan keyif almamaya, yaşamda mana bulmamaya başlarız ve yaptığımız her şeyin ruhumuzu sıkmaya başladığını çoğu zaman farkına varmayız. Değişime direnen insanlar olarak bir süre sonra içimizdeki bu boşluk hissini farklı arayışlarla doldurmak isteriz. Ve bu bizi, bize hizmet etmeyen seçimleri hayatımıza sokmaya iter. Bizi konfor alanında tutacak ve aynı zamanda bu tatminsizliği ve boşluğu dolduracak eylemler aramaya başlarız. İçimizde uyanan bu boşluk hissini, zaman zaman hissettiğimiz mutsuzluk, tatminsizlik, isteksizlik, atalet hallerini yaşadığımızda bu sinyalleri bizi konfor alanımızdan çıkmamız için çalan çanlar olarak duyabilirsek kendimize iyilik etmiş oluruz. 

 

Kendi gelişimini farkında olmadan durduran değişime ayak uydurmak istemeyen insanlar hayatlarında acı yaratır. Değişimlere direnç göstermek hızlı giden bir arabanın el frenini çekmek gibidir. Bu durum arabaya muhakkak zarar vermiş olur.


Değişime direniriz, direndiğimizin farkında olmadan. Şikayet ederiz, şikayet ettiğimizi duymadan.


Zaman zaman hepimiz bu şekilde davranırız ve bir yerde haklıyız. Çünkü değişim ve gelişim koca bir bilinmezin kapısını aralar. Ve bilinmeyen her şey bir tehdit içerebildiği için insan beyni "yeni"ye biraz temkinli yaklaşabilir. "Yeni"den ürkebilir. "Yeni"nin içinde güvensiz hissedebilir. İyi haber ise yeniye adaptasyon öğrenilebilen bir beceridir.

 

Nasıl konfor alanından adım adım çıkmayı öğrenebiliriz?


Yeni bir lisan ya da yeni bir enstrüman çalmayı öğrenmek, işe daha önce kullanmadığımız bir yoldan gitmek, beynimizin yapısını değiştirir, bizi canlı ve genç tutar. Çünkü beynimiz yeni şeyler öğrendikçe kendini yeniler. Yeni bir deneyim içindeyken yeniyi tanımak için daha çok efor harcarız.  İşte bu deneyimler bizi konfordan çıkarır. Nörobilim bize gösteriyor ki biz konfor alanından çıktığımızda beynimizde yeni ağlar örülmeye başlar. Ve bu da yeni bir deneyim ile gerçekleşir. Bu yeni deneyimi pekiştirdikçe nöral ağlar güçlenir, davranış zihnimize yerleşir ve bir alışkanlığa dönüşür. Ve bir bakmışız ki konforsuz alanımız konforlu bir alana dönüşüvermiş.

 


yoga ve meditasyon

Ancak yeniye kendimizi açmak için önce yaşama güvenmeyi öğrenmemiz gerekir. Yaşama güvenmek ise kendimize güvenmeyi öğrenmekle başlar. Kendi içsel gücüne, her duruma adapte olabileceğine inanan kişi kendini korkusuna rağmen yeniye açabilir. Bilinçli riskler alabilir. Yeni insanlarla tanışmak, kendimizden çok farklı görüşlerdeki insanlarla sohbet etmek, alışık olduğumuz kültürlerden çok zıt olanları ile bir araya gelmek, bizi güçlendiren ve büyüten deneyimlerdir. Yeniye açılan kapıların eşiğinde korkumuza rağmen adım atabiliriz ve bu adımları küçük küçük atmaya başlayabiliriz.

 

 

Dikkat Dikkat!

 

Konfor alanı sadece bir mekan, bir insan veya üç boyutlu bir şey değildir. Bazen insanların kaçmak, savaşmak gibi savunma mekanizmalarını, öfke, üzüntü gibi duygularını, belli düşünce kalıplarını da konfor alanına çevirdiğini gözlemleyebiliriz. Bir dönem kişisel gelişim çalışmalarımı konfor alanıma dönüştürdüğümü farkına varamamıştım, ta ki içimde yükselen sıkışmışlık ve öfkenin sebebine bakmaya karar verene kadar. Sizler de acaba size iyi gelen, fayda gördüğünüz alanları konfor alanına çevirmiş olabilir misiniz? Bu durumda dikkat dikkat; konfor alanı, bizi aşırı rutinde tutarak değişim ve gelişimimize ket vuran her şeydir diyebiliriz öyle değil mi?

 

Size bir sır vereyim…

 

İlk başta dediğim gibi konfor alanları ihtiyaç duyduğumuz alanlardır. Zira o alanlarda çok zaman geçirirsek bu yaşama gelme amacımızı da kaybetmiş oluruz. Bu sebeple hem konfor alanlarımız olmalı hem de konfordan çıktığımız zamanlar olmalı. Ve bunu bilinçli şeklide yapmayı seçersek o vakit hayatın gelişimimizi desteklemek için ani ve daha zorlayıcı müdahalelerine maruz kalmadan kendi seçimlerimizle konfor alanlarımızdan çıkmayı deneyimleriz. Ve bu kasımızı geliştirdikçe her girdiğimiz yeni alanı kendi konfor alanımıza dönüştürmeyi öğreniriz. Bu sayede esnek bir dayanıklılık ve adaptasyon becerisi geliştirmiş oluruz. Hoşlanmadığımız bir yere, işimize gelmeyen olaylara, tercih etmediğimiz durumlara, sevmediğimiz kişilere maruz kaldığımızda hızlıca duruma adapte olabilir ve konforsuz olanı konforlu hale dönüştürmeyi becerebiliriz.

 

 


Comments


bottom of page